1 Seans Ücretsiz Danışmanlık

Deprem ve bunun yarattığı yıkım insanların günlük deneyimlerinin çok ötesindedir. Depremin önceden kestirilemez olması ve o anda yaşanan çaresizlik hissi, kişilerin üzerindeki etkisini daha da arttırmaktadır. Depremlerle ve diğer doğal afetlerle beraber insan yapımı afetler de diyebileceğimiz tecavüz, saldırı, savaş, trafik kazası, bir yakının kaybı veya öldürülmesi gibi olaylar da insanlarda benzer tepkilere yol açmaktadır. Bunlardan kişinin işlevlerini bozacak kadar şiddetli olanlar ilk bir ay için Akut Stres Bozukluğu, bir aydan sonraki dönem için de Travma Sonrası Stres Bozukluğu olarak adlandırılır (Amerikan Psikiyatri Birliği, 1994).

Bu tarz travmalara cevap dört dönem içerir;

Birinci dönem, felaketin hemen sonrasıdır. Bu dönemde inanmamayı, korku ve konfüzyonu içeren güçlü duygular vardır. İnsanlar birbirine yardım etmeye çalışır, kurtarma personeli, aile ve komşular en çok kullanılan destek sistemleridir.

İkinci dönem, olaydan sonraki ikinci hafta başlar ve birkaç ay sürebilir. Bu dönemde tekrar inşa çalışmaları başlar, felakete uğrayan topluluğa dışarıdan yardımlar gelir. Bu uyum döneminde inkar ile rahatsız edici belirtiler birbirini izler. Uyum döneminin başında rahatsız edici belirtiler, son kısmında ise inkar daha belirgindir. Bu dönemde bulantı, yorgunluk, kızgınlık, ilgisizlik gibi belirtilerle doktorlara başvuru sıklaşır.

Üçüncü dönem, bir yıla kadar devam eder, burada verilen sözlerin tutulmamasını izleyen hayal kırıklığı baskındır. Felakete uğrayan topluluğun birlik duygusu azalır ve bireysel sorunlar öne çıkmaya başlar.

Son dönem olan yeniden yapılanma ise yıllar sürebilir. Bireyler tekrar yaşamlarını düzene koyarlar. Bu belirtilerden kurtulmak için başlangıçtaki yakınmaların olayın tekrar değerlendirilmesiyle çözülmesi, anlamlandırılması ve yeni bir benlik kavramıyla bütünleştirilmesi gerekir.

Travma sonrası ortaya çıkabilecek belirtiler

Pek çok çocuk bir kaza sonrasında tekrarlayıcı, rahatsız edici düşüncelerle boğuşur. Bu her zaman olabilse de, en çok çocuk sakinken ya da uykuya dalmak üzere iken görülür. Diğer zamanlarda travmayla ilgili anılar çevrenin ilişkili uyarılarıyla hatırlanır. Örneğin; deprem sırasında enkaz altında kalan ve yaralanan yengesinin yanında gördüğü kedinin yüzünü gözünün önünden silemeyen 8 yaşındaki erkek çocuk kedi görmeye tahammül edemiyor, yemek yiyemiyor, kabuslar görüyor ve annesinin yanından ayrılmıyordu. Onu rahatlatan tek şey, kediyi kovalaması, yengesi için yardım çağırması ve yaşamını kurtararak sorunla başedebilmesiydi. Çocuk ve gençlerde uyku bozukluklarına özellikle ilk haftalarda çok sık rastlandığı, karanlık korkusu, kabuslardan korkma ve gece sık sık uyanma gibi, belirtilerle sık karşılaşıldığı belirtilmektedir. Ayrılma kaygısı çocuklarda olduğu gibi gençlerde de görülebilmektedir.  Çocuklarda dikkati yoğunlaştırmayla ilgili güçlükler ve bellek sorunları da görülebilir. Bu sorunlar yeni bilgiyi öğrenmede ya da eskisini hatırlamada güçlük olarak kendini ortaya koyabilir. Bazı çocuk ve gençlerde ilişkili konularla ilgili korkular başlarken, diğerlerinde olayla ilgili şeylerden kaçınma görülebilmektedir. Yaşayanın suçluluğu, yani niye kendisinin değil de diğerlerinin öldüğü, niye daha fazla insan kurtaramadığı, niye böyle çaresiz olmak durumunda kaldıkları, niye insanların göz göre göre ölmek zorunda bırakılması şeklinde pek çok sorular ortaya çıkabilmektedir. Deprem bölgesinde görevli bir askerimiz araba sürerken ‘sanki cesetler kolumdan geri çekip, bizi de kurtar diye yalvarıyorlar’ düşüncesini kafamdan atamıyorum diyerek güçlüğünü vurgulamıştır. Saplantı ve depresyonun oldukça yüksek oranlarda görüldüğü araştırmalarla da ortaya konmuştur. Özkıyım düşünceleri ve madde kullanımının da görülebildiği belirtilmektedir. Ayrıca, çocukların bir kısmında belirgin kaygının geliştiği, ancak panik ataklarının ortaya çıkmasının yıllar sonra olabildiği vurgulanmaktadır.

Bu stres, normal olmayan bir duruma normal bir cevap olarak tanımlanabilir. Bu yüzden, tanı sistemlerinde yer alan ‘işlevselliğin bozulması’ kavramı çok önemlidir ve tanı koymakta acele edip bu insanların etiketlenmesinden kaçınılmalıdır. Deprem bölgesindeki kişilerle ilişki kurulduğunda yaşadıkları pek çok deneyimin normal bir sürecin parçası olduğu onlara bildirilmeli ve bu kişiler bu açıdan rahatlatılmalıdır. Ruh sağlığı çalışanlarının en önemli görevi bu sorunların uzamasını engellemektir.  

Övgü Yaren Soydan